Sanatçının karikatürleri ve hayatına ilişkin ayrıntılar www.mistiknet.com'da
yayınlanmaktadır
Gelecekler geçmiş olmadan!..
"İlk yapıtım yayınlandığı günden bu yana, aradan tam kırk yıl geçmiş. Nasıl da akıp gidiveriyor zaman; insan farkına varmadan, gelecek geçmiş oluveriyor.
Şimdi geçmiş olan geleceklerde, biriken karikatürlerime bakıp “Haydi bunlarla bir kitap yapıvereyim” dediğim ve işe giriştiğim zamanlar da az değil hani. Ne yazık ki, genellikle ekonomik engeller yüzünden, bir türlü gerçekleşemedi bu düşüm. Kısmet sanat yaşamımın kırkıncı yılınaymış. ‘40 Yılda Bir’ karikatür albümü adını tam da bundan aldı. Evet. Tam kırk yıldan beri karikatür çizerek yaşıyorum.
28 Mart 1930’da İstanbul’da doğmuşum. Kendimi bildim bileli kağıt, kalem ve boyaya dayanılmaz bir tutkum vardı. Bu tutkum şimdi de sürüyor. Ben de her çocuk gibi, oyuncakları severdim. Ama en sevdiğim oyuncaklar, kağıtlar ve boyalardı. Tüm öğrencilik yaşamımda en iyi resim yapan çocuklar arasındaydım. İlk karikatürlerimi beşinci sınıfta, okulun duvar gazetesine çizdim. Duvarlara ya da öğretmen yokken kara tahtaya resimler çizmek gibi bir huyum yoktu. Sınıfın en iyi resim yapan öğrencisiydim. Dergi ve gazetelerdeki resimlere, karikatürlere uzun uzun hayranlıkla bakardım. Ne ki, hiçbirini taklit etmedim, onlardan kopya çekmedim.
İçgüdüsel bir yaklaşımla, örnek olarak doğayı seçmiştim. İnsanları, kuşları, yolda gördüğüm otomobilleri, atları, kısaca çevremde ne varsa onları düşünerek çizer, boyardım. Konu komşu toplandığımız kış geceleri, anlatılan masalları dinlerken, önüme kağıt kalem alır, anlattıklarını resimlerdim.
Sayın Kazım Taşkent’in ‘Doğan Kardeş’ Dergisi’ni yayınlaması yetenekli çocuklara olanaklar sağladı. Büyük ustamız Cemal Nadir Güler’in ölümü tüm sanatseverler gibi beni de çok üzmüştü. Bir portresini yapıp Doğan Kardeş Dergisi’ne götürdüm. Sayın Vedat Nedim Tör ve şair Şükrü Enis Regü yakın ilgi gösterdiler. Yapıtımı yayınladılar. İşte ilk basılı işim Cemal Nadir Güler ustamızın portresidir. Daha sonra Doğan Kardeş’te resim ve karikatürlerim sürekli olarak çıktı.
Yalnız bir çocuktum ve yaşamak için çalışmak zorundaydım. Birbiri ile ilgisiz işlerde çalıştım. Gazete satıcılığı, kasap çıraklığı, seyyar satıcılık, işkembeci dükkanında bulaşıkçılık, kunduracı çıraklığı, terzi ütücülüğü, çorap işçiliği, bayrakçılık, katiplik... Anlayacağız boş vaktim hemen hiç yoktu. Ama gene de çizip boyamayı aralıksız sürdürdüm.
Sanki bir anda yitip gidivermiş gibi gelen upuzun kırk yılda, birçok gazete, çeşitli dergi ve çocuk yayınında çalışarak, kitaplar yazdım resimledim. Karikatürler, çizgi-romanlar çizdim, çeşitli tipler ürettim. Bunların içinde en çok Uzay Çocukları’nı, Taş Devri kişilerini ve Bizim Ali’yi severim.
Reklamcılık alanında da çalışmalarım oldu. 1950 yılında Mengü Ertel ve Berç Çalıkman’la ‘San Organizasyon’ adlı firmayı kurduk. İlaç kutusundan afişe değin çeşitli işler yaptık.
1962 yılında çizgi-film yapmaya başladım. Uzun yıllar sinema reklamlarında renkli ‘canlı resim’ filmlerim oynadı. Ama televizyon yaygınlaşıp, sinema sarsıntı geçirince bu iş bitti. Televizyonda ise zaman kısıtlı, görüntü ise renksiz olduğundan, işin yalnızca parasal çekiciliği kaldı. Bu da bir sanatçı için yeterli değildir. Bu yüzden ‘canlı resim’ filmler yapmaktan caydım. Ama Uzay Çocukları’nı sinemaya aktarmak en büyük düşümdür.
Bir ömür bunlara sığmaz elbet. Elimde pek çok karikatür var. Gelecekler geçmiş olmadan onları da kitaplarda toplamayı umuyorum."
Karikatürist Mıstık bu satırları kaleme aldıktan yıllar sonra renkli televizyon dönemine de tanık oldu, yıllarca renkli televizyon izledi tabii ancak, Uzay Çocukları’nı sinemaya uyarlama düşünü hayata geçiremedi. Düşünü oğlu Uygar’a ve torunları Çağın ile Çağla’ya miras bıraktı. Karikatürleri ile Uzay Çocukları’nı ise bütün çocuklara armağan etti.
Sanatçı 2000 yılının 28 Mart‘ında, 70 yaşında, tam da doğduğu gün hayata veda ettiğinde, herkesin hemfikir olduğu, çocukluğunu hiçbir zaman yitirmediğiydi.